30 Nisan 2011 Cumartesi
29 Nisan 2011 Cuma
Mim....

28 Nisan 2011 Perşembe
47. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu
sıra dışı bir vazo
27 Nisan 2011 Çarşamba

24 Nisan 2011 Pazar
22 Nisan 2011 Cuma
23 Nisan Çocuk Bayramı...

Mimmmm...
21 Nisan 2011 Perşembe
dilek tuttum:)))
14 Nisan 2011 Perşembe
Yağmur.....
12 Nisan 2011 Salı
Aceleye Gerek Yok ki....
Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim… İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz…
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.
Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera “yavaşlık” adlı kitabında; “yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur” diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş…
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda…
8 Nisan 2011 Cuma
Egeden değişik otlar....


Görseller Garova Günlüğü'nden, orada açık tarifleri de var...
6 Nisan 2011 Çarşamba
Before& After :)))))

4 Nisan 2011 Pazartesi
EŞİM OLMA, KARIM OL...

Eşim olma, karım ol! Bakma daha ilkel durduğuna sen, ruhu vardır kelimelerin. “Karı-koca” “eş”ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.
Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe “koca”, kadına da “onun karı” demiş eskiler?
Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini. Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…
Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla.
Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…
3 Nisan 2011 Pazar
Günaydın.....
Veeeeeeeeeeeeee..
Hayatınızdaki kilitleri açın.
Bir dostunuzun elinden tutun.
Bir deniz yıldızının hayatını kurtarın.
Günaydın Gümüş'üm
Bugünün günaydınını yanlışlıkla çamaşır makinesine atmışım.
Biraz çekmiş,
İdare et.
Temiz bir günaydın olsun diye..
Sabahın erken saatinde, yıkadım günü.
Bir sabah; bir yürek içinde kan olmak isterdim
Sevgilinin damarlarında dolaşmak için
Ve bir sabah;
Kalem içinde mürekkep olmak isterdim
Bir dostun yürek çarpışlarına günaydın diye yazmak için
Günaydın guzelkadın!..
Günaydın yakışıklı beyefendi!..
Günaydın tatlı çocuk!..
Şimdi vakit...
yeniden başlamak gibidir hayata
neresinden başlarsan orasından kâr...
Günaydın...
Günün aydın olsun..
İyi bir gün geçirmenizi diliyorum.
Bu hayat,
yarım kalmış öykülere
kurban gitmeyecek kadar
güzelmiş...!