30 Kasım 2010 Salı

Mavi panjurlu evimiz...




gençlik hayallerimizde hep pembe panjurlu evler vardı....

şimdi sorsalar maviyi tek geçerim...
bu evin özellikle oturma odasını çokk sevdim:))







29 Kasım 2010 Pazartesi

siyah&beyaz... en büyük....

siyah&beyaz en büyük .........
eee dünkü maçtan sonra BEŞİKTAŞ....
Tüm beşiktaşlıları kutluyorum....

kızım için hazırladığım bir post.....

ben en çok mutfağı sevdim...


























28 Kasım 2010 Pazar

Bir KPSS'nin daha ardından...


Bugün yine ertelenen KPSS sınavlarından iki tane vardı....
olağanüstü güvenlik önlemleri vardı.....
sıkı sıkı arandık....
teknolojiden arındık....
.
.
.
Gel gör ki insanlar çare buluyor:)))
.
.
.
Sınav koridorunda bir güvercin uçmaya başladı....
.
.
.
güvercin hızını alamadı, sınıfın birine girdi....
.
.
.
Bizi aldı mı bir gülme,
eeee insanlar eskiye döndü güvercinle haberleşiyor diye...
bu işin şakası ama, yolunu şaşıran bir güvercin gerçekten sınıfın birine girdi...
Sınava girenlere geçmiş olsun diyor, hakeden kişilerin hakettiği yerlere gelmesini diliyorum:)))

27 Kasım 2010 Cumartesi

Mim...lendim....

Sevgili Müge beni mimlemiş, çok teşekkür ediyorum...



Mimin içeriği ;)) "Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ( ya da hediye gelmiş de olabilir) anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın, 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blog sayfanıza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin."
Sevgili Müge kitaplığın karşısına geçtim, gözlerimi kapattım elimi uzattığım yerdeki kitabı aldım...

Gözlerimi açtım ve Açlık Oyunları'nın üçüncü kitabı Alaycı Kuş'la burun buruna geldim. Yeni bir kitap ve serinin son kitabı...



Bu kitabı diğer iki kitabı okuduktan sonra kızımla beraber merakla bekliyorduk, çıktığını duyar duymaz aldık.

işte sizlere 55. sayfadan bir paragraf..

"Asansörden çıkıp arkama bakınca asansörün kapısının kapandığını ve normal kapıların üstüne metal bir ızgaranın örtüldüğünü gördüm. Yeniden önüme döndüğümde, koridorun uzak ucunda bir muhafız belirmişti.Muhafız bize doğru yürürken,arkasında kalan kapı sessizce kapandı.."

Bende bu mimi zevkle izlediğim üç blog arkadaşıma yolluyorum....




Çocuklar uğruna...


Sahipsiz ve suiistimal edilmiş çocuklara yardım etmeyi kendilerine görev bilen iki kadının hikâyesi....
Bu akşam TNT'de izledim çok hoş bir filmdi...

Helal olsun sana Doğan Cüceloğlu....

yazı çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim:))hepimize mış gibi yaşamdan uzak yaşamlar dilerim....


Helal - Doğan Cüceloğlu
Amerika’dan gelen bir misafirime su verdim, boğazına kaçtı, öksürdü, “helal” dedim. Anlamadı. Ne anlama geliyor, diye yüzüme baktı.
Anlatmaya çalıştım. Amerika’da yirmi beş yıl bulunmuş, orada üniversite düzeyinde ders vermiş birisi olarak kavramın bizdeki anlamını veremediğimin farkındaydım. Daha doğrusu Amerikan İngilizcesinde bu denli güçlü bir kavram bulamıyordum. Benim anlatımım yüzeysel kalıyordu; benim dilimdeki o vurucu gücü hiç ifade edemiyordu.
“Helal” kavramını daha iyi anlatabilmek için “haram” kavramını anlatmaya çalıştım. Suyu ben verdim; verdiğim suyu helal ediyorum, bu sana haram değil, sana bir kötülük olmasın, suyumu helal ediyorum, diyerek niyetimi belli ettim. Bu niyet önemli. Bildiğim bir öyküyü anlattım. Tanıdığım genç kız evlenmeden önce mobilyacıları geziyor ve güzel bir koltuk takımı görüyor. Bu takımı satan kişi belirli bir fiyattan aşağı inmiyor. Genç kız bu takımı çok beğendiğini belli ettiği için çok pişman; beğendiğim için fiyatı yükseltti ve pazarlık güzümü kaybettim, diye düşünüyor. Bütün çabalarına rağmen fiyatı düşüremeyince genç kız, peki, alıyorum, ama hakkımı sana helal etmiyorum, diyor.
Adam soğukkanlılıkla, Hanım kızım, o zaman bu koltuk satılık değil, sana satmıyorum, diyor. Üniversite bitirmiş, modern kız, niye satmayacakmışsınız, parasını veriyorum ya, gayet tabii satacaksınız, diyor. Adam gayet sakin, artık satılık değil, diyerek sırtını dönüp o yokmuş gibi davranıyor.
Ve bu çağdaş Türk kızı kulaklarına, gözlerine inanamıyor. Ağlayarak babasına gidiyor; durumu anlatıyor. Baba, kızım sen ne yaptın, esnafa öyle konuşulur mu, diyerek devreye giriyor. Yanına bir de tanıdığı müftüyü alarak mobilyacıya gidiyor. Neticede genç kız babasının ve müftünün şahitliğinde, “verdiği parayı canı gönülden helal ettiğini,” ifade ederek istediği mobilyayı satın alabiliyor.
Bu genç kız o dönem asistanım olarak çalışıyordu, bu öyküyü tüm ayrıntılarıyla biliyorum. Amerikalı misafirime bu öyküyü anlattım.
Benim su içmemle bunun ne alakası var, gibisinden baktı.Suyu sana helal ediyorum, için rahat olsun dedim. Helal etmesen ne olur, dedi. “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin” anlayışından söz ettim. Dikkatle dinledi. Bu dediğin bir değer olarak yaşıyor mu, yoksa bir slogan gibi konuşulan alışkanlık haline gelmiş bir söz mü, diye sordu.
Ne fark eder eder, diye sordum.
Gerçekten bir değer olarak yaşıyorsa sizin ülkenizde rüşvet ve hak yeme olmaması gerekir, insanların birbirini kazıklamadığı bir toplum olmanız gerekir, diye düşünüyorum dedi.Yüzüne baktım. Göz göze bakıştık. Yalan söyleyemedim. Biz dedim, yalan söyler, kazık atar ve hak yeriz. Ama dürüstlüğü dilimizden hiç düşürmeyiz. Güçsüzsen, arkan yoksa, sıradan bir vatandaşsan, bu ülkede hakkını araman çok zor, hakkını elde etmen daha da zor. Örneğin, rüşvet vermeden bir inşaat ruhsatı alman mümkün değildir. Ve bunu herkes bilir. Rüşvet alanların çoğu oruç tutar, rüşvet alan belediyeler ramazanda iftar sofraları kurar. Ve bu sofralarda hakkını helal etmekle ilgili konuşursan, Yüce Allah’ın “karşıma kul hakkıyla çıkmayın,” dediği bir dinimiz olduğu söylenir. Bunu rüşvet alanlar söyler. Söylediğimiz yalana inanana enayi olarak bakarız ve onu kazıklamaya hak kazanırız. Ama senin içtiğin suyu helal etmeyi de ihmal etmeyiz.
Peki, neden böyle, diye sordu.Çünkü biz inanırmış gibi konuşmaya önem veririz, ama konuştuğumuz gibi yaşamaya önem vermeyiz, dedim. “Mış Gibi Yaşamlar” adında bir kitabım olduğunu ve orada anlattığımı söyledim. Mış gibi tanımını anlamakta zorlandı, ama sonunda anladı.Neden mış gibi, diye sordu. Güldüm, çok sorma, suyumu haram ederim, dedim.Doğan Cüceloğlu (29.08.2010)
kaynak:Felsefe Kulübü

26 Kasım 2010 Cuma

oyun odaları...






oyun için hazırlanan yatak odası....mı??






çocuklar için hazırlanan oyun mutfağı benim bile olabilir...


içimizdeki çocuk hep bizimle birlikte olsun:))



kasimda aşk başkadır...

sıcağı sıcağına izlediğim bir film, çok hoş ve bir o kadar da hüzünlüydü...


25 Kasım 2010 Perşembe

organizerler

heryerde , her alanda kullanılan organizerler...
Ivır zıvırın toplanmasında, kolay bulunmasında çok işe yarıyor...



maviay




24 Kasım 2010 Çarşamba

çizmelik(!)

yağmurlar ve havaların soğumaya başlaması ile çizmelerimiz vestiyerlerde yerini aldı...
çizmeleri yerleştirmek için vestiyerlerde farklı alternatifler...
Ben çok sevdim:)) özellikle birincisi...




24 Kasım Öğretmenler Günü...

günümüz kutlu olsun arkadaşlar;))

23 Kasım 2010 Salı

Pencere.....önü .....























pencere önlerini geniş olmasını çok seviyorum.. hatta mümkünse manzara güzel olmalı, çayını kahveni alıp oturmalısın...

hele dışarda bol yağmur, yada kar varsa değme keyfime...







21 Kasım 2010 Pazar

tatil bitti....

dokuz günlük bayram tatili de maalesef sona erdi...
yoğun bir çalışma temposundan sonra iple çektiğimiz bayram tatili, ipi öyle hızlı çekmişiz ki, bir çırpıda sona erdi...
hani derler ya bir gözüm gördü bir gözüm görmedi, aynen öyle hızlı çekim film gibi yaşadık bu tatili...
tabii bu hızlılıkta bizim iki gün rötarla tatile başlamamızında payı vardı.
hava değişimi çok kötü oldu, Tarsus'ta sıcak güzel havalara öyle alıştık ki biz her yerde hava öyle güzel sandık, dönünce montları üzerimize geçirmek zorunda kaldık, bugün tatil dönüşü işlerini ( gelenleri yıka yerleştir...) hallettik yarın mesaiye hazırız...mı? acaba:((
herkese mutlu bir hafta diliyorum:))


15 Kasım 2010 Pazartesi

İyi Bayramlar....



bayramın ülkemiz için barış ve sevgiyi getirmesi dileğiyle herkesin bayramı kutlu olsun...

eeee 9 gün bayram tatili bir mersin yaparız bizde...

ilk defa herkesle birlikte mersine gideceğiz(tersine gitmeyeceğiz)

İyi Bayramlar.....

13 Kasım 2010 Cumartesi

MİM....

Sevgili cepaynası beni mimlemiş....

mim konusu çantanda neler var...



Çantamda bulunanlar

kalem

cüzdan

gardiyanları aratmayan anahtar destesi:)) okul, atölye, ev fln....

Gözlükler (güneş ve yakın gözlüğü)

selpak

flash bellek (olmazsa olmazım) kaybedersem öğrenciler sevinir ben çok üzülürüm heralde...

bir iki tane fiş....

şu aralar hava bulutlu olduğu için şemsiye...

bende bu mimi sevgili dünyada bir balık'a gönderiyorum...

Çaya kaç şeker istersiniz?


ben çok sevdim, ya siz?

12 Kasım 2010 Cuma

Olmuyorsa Zorlamayacaksın....


Olsun istersin…
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin,
olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?)
ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
İştir; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…
Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler,
kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın…
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın…
Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!
Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…
CAN YÜCEL
kaynak:netten

iyi tatiller...






tam dinlenmek için ideal bir ev ideal bir yer....
herkese iyi tatiller...

11 Kasım 2010 Perşembe


Aziz Nesin'in çok sevdiğim şiirlerinden biri sanki bu havalar için yazılmış...

Sen ağaçların aptalı

Ben insanların

Seni kandırır havalar

Beni sevdalar...

Bir ılıman hava esmeye görsün...

Düşünmeden gelecek karakış..

Acarsın çiçeklerini ..

Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...

Bir güler yüz bir tatlı söz..

Açarım yüreğimi hemen

Yemişe durmadan çarpar seni karayel

Beni karasevda

Hem de bilerek kandırıldığımızı

Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza

Koş desinler bize şaşkın

Sonu gelmese de hiç bir aşkın

Açalım yine de çiçeklerimizi

Senden yanayım arkadaşım

Havanı bulunca aç çiçeklerini

Nasıl açıyorsam yüreğimi

Belki bu kez kış olmaz

Bakarsın sevdan düş olmaz

Nasıl vermişsem kendimi son sevdama

Vur kendini sen de bu güzel havaya


AZİZ NESİN

10 Kasım 2010 Çarşamba

boş ver be yaşı başı...

Can Yücel'in çok sevdiğim bir yazısı okumaya doyamıyorum....




Can Yücel - Boşver Be Yaşı Başı
‎...Boşver be yaşı başı! Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?Şöyle atıp koyu... grileri-siyahları sabahtan, Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver? Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını.Gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda, Ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında, bırak aksın yollarına.Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.Sen inan yüreğine...Hem ona geçmezse kime geçer sözün?Büyü büyü... Bak ellerin ayakların kocaman, aklın da maşallah yerinde, E ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden, boşver yaşı başı, Aşk var mı aşk, sen ondan haber ver? Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün.Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.Öl gitsin... Parayı pulu savurup, Bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin, Savrul gitsin...Boş ver be yaşı başı, Kim tutar seni kim, kendi yüreğinden başka kim?Aklını al da öyle git, ister yollara, İster odalara, ister kırlara bayırlara vur da git.Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle, bırakmadıkça birine.O biri de gelir gerçekten istediğin oysa Seveceksen ve öleceksen uğruna...Yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş, sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı, 'yaşadım ulan dibine kadar' diyemeyecek misin?